Gazeteci Yazar
|
||
Saygı Öztürk > 3 yıl 3 gün sonra serbest kaldı. Hurşit Tolon Emin Çölaşan ve Saygı Öztürk'e konuştu 15/6/2014 3 yıl 3 gün sonra serbest kaldı. Hurşit Tolon Emin Çölaşan ve Saygı Öztürk'e konuştuEmin ÇÖLAŞAN - Saygı ÖZTÜRKHurşit Tolon, Ege Ordu komutanlığı, 1. Ordu Komutanlığı, Genelkurmay Genel Sekreterliği gibi çok önemli görevlerde yıllardır bulunmuş bir komutan. Gün geldi, emekliye ayrıldı. Boş durmadı. Konferanslar verdi, kitaplar yazdı, ülkenin gidişatını ve bundan duyduğu rahatsızlıkları dile getirdi. O günlerde bir “Ergenekon Rüzgarı” estiriliyordu. Generallerin ikamet ettiği korumalı lojmanına bir sabah 14 polis geldi. Evde arama yapmak istiyordu. Lojmanına çok yakın bir yerde bulunan oğlu Tolga Tolon ise sabah evinden işyerine giderken kapıda polisleri görmüştü. “Hayırdır bir şey mi var?” dediğinde, önemli bir şey olmadığı söylendi. Tolga gider gitmez, o polisler evine girdi. Arama yaptı. Aynı saatlerde başkaların da evi aranıyor, “Ergenekon” için suç kanıtı bulmaya çalışıyorlardı. Hükümet ve bugün onların “paralel yapı” dedikleri el ele, kol kola gizli tanıklarla, imzasız ihbar mektuplarıyla insanların geleceğini karartıyor, suç delili olmadan cezaevine gönderiyorlardı. Cezaevinde çok şey öğrendiler. Hurşit Tolon, sınıf arkadaşı 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’la birlikte Silivri 5 No.lu cezaevinde aynı odayı paylaşıyordu. Sonra aralarına MGK eski Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç da katıldı. Ordu komutanlıkları yapmış, genelkurmay başkanlığı yapmış kişiler “terörist” olarak aynı odaya atılmışlardı. Onlar da nasıl terörist olduklarına şaşırmışlardı. Terörle mücadele edenler, terörist olmuşlardı. Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın İmralı Adasında yargılanması aşamasında Adanın da sorumlusu olan Tolon Paşa, şimdi Abdullah Öcalan’la aynı kefeye konuluyordu… Boğaz kesenlerin suç ortağı! Hadi, “düzmece teröristliği” anladık da, Malatya Zirve Yayınevinde 3 kişinin boğazları kesilerek öldürülmesi olayına ne demeli? Hurşit Tolon, onların öldürülmesi emrini vermiş! Breh breh… Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu, Malatya İnönü Üniversitesi’nin rektörü. Orgeneral Hasan Iğsız, Malatya’da Ordu komutanı. Hurşit Tolon, üniversiteye konferans için çağrılmış. 21. Yüzyılda Türkiye’ye anlatacak. Onun üniversitede konuştuğu 18 Nisan 2007’de, Zirve Yayınevinde büyük bir katliam gerçekleşiyor, bu eylemi gerçekleştirenler de olay yerinde yakalanıyorlardı. Bir “gizli tanık” bulunduğunda ne senaryolar üretilir, bu dava da Ergenekon’a bağlanabilir, Tolon’a de neler yapılmazdı ki…Ve sonunda, Zirve katliamını da sözde Ergenekon örgütüne bağladılar, Hurşit Paşa’yı da davanın sanığı yaptılar… Ergenekon Davasından hüküm giyen herkes, gerekçeli karar Yargıtay’a zamanında gönderilmediği için tahliye edildi. Bir tek Hurşit Tolon kalmıştı. O, Ergenekon davasından tahliye edilmiş ama Zirve Yayınevi katliamından dolayı serbest bırakılmamıştı… O nazik, o beyefendi insana “katliam emrini verdi” iddiası bile onun dengesini bozmuştu. İftira ama bu kadarı da olur mu? Tolon’dan SÖZCÜ’ye teşekkür Tolon’un avukatı İlkay Sezer, davanın hem gizli tanığı, hem de tanığı olan TSK’Den disiplinsizliği nedeniyle atılmış uzman onbaşı İ.Ç.’nin yalanlarını belgelerle ortaya koyuyor, her iddiayı resmi belgelerle çürütüyordu ama nafile… Gizli tanık, her yalanı ortaya çıktıkça yeni yalanlar üretiyordu. O, ne söylenmesi gerekirse onları söylüyordu. Özel yetkili Mahkemelerin kaldırılmasıyla birlikte davaların seyri de değişti. Tolon’un deyimiyle “vicdanlı hakimler” de var. Tolon, Zirve Davasından tahliye edildi. Ankara’yla gelir gelmez önce Anayasa Mahkemesi önünde “Adalet Nöbeti” tutanları ziyaret etti. Hurşit Tolon’un evindeyiz. Eşi Ayla Hanım, oğulları Tolga, gelinleri Harika Tolon büyük bir mutluluk içinde. Hurşit Paşa, çayından bir yudum aldı. Cezaevinde geçen 3 yıl 3 gününü düşündü. Sözlerine “Kumpasların mağduru olan herkesin, SÖZCÜT gazetesinin tüm yetkililerine, yazarlarına, muhabirlerine derin saygısı, sevgisi var. Böyle bir dönemde Allah bu ülkeye böyle bir gazete nasıp etti. İnanın, cezaevinde kumpas mağdurlarının bulunduğu her odada mutlaka SÖZCÜ var” diye başlıyor. Devam ediyor Hurşit Paşa: “O kadar insanın özgürlüğünü gaspettiler, mağdur edilmememize neden oldular. Genelkurmay Başkanlığı’nın belgelerine değil, ‘tedarik edilmiş’ gizli tanıkların yalan beyanlarına itibar edildi. Düşünün Zirve davası için tedarik edilmiş tanık tam 15 ayrı değişik ifade verdi. Her ifadede önem arz eden kısımları düzeltilmiş, tanzim edilmiş ifadelerdir.” Gerçekten kritik süreçteyiz Cezaevinde olan komutanlar da, ülkenin gidişatıyla yakından ilgileniyor. Hurşit Paşa’ya “Cezaevinden Türkiye nasıl görünüyor?” diye soruyoruz. Şunları söylüyor: “En vahim görüntü, düzmece delillerle, sahte belgelerle, imzasız ihbar mektuplarıyla, yalancı gizli tanıklarla adil yargılama kuralları çok ciddi şekilde ihlal ediliyor. Bu yüzden çok sayıda insan mağdur edildiği için adalete, yargıya olan güven kaybolmuş. Bu da halkın genelinde büyük yardalar açmış. Bugün cezaevlerinde bulunan askerler resmen tutsak edilmiş vaziyetteler. Türkiye Cumhuriyetinin varlığını ve bağımsızlığını temsil eden, yüce milletimizin onur timsali bayrağımız, hain el tarafından indiriliyor. 50 yıllık bir asker olarak, ülkemizin çok kritik bir süreçten geçtiğini söyleyebilirim. İçerden ve dışarıdan provokatif eylemlerle telafisi olmayan sıkıntılarla karşılaşırız. Her vesileyle ayrıştırılmaya çalışan milletimize düşen görev bu ülkenin bütünlüğünü koruma kararlılığıyla bir dağ gibi, bir çığ gibi güçlü olmaktır. Aksi halde hüsran olur. Halkımız çok uyanık olmak durumundadır. Cezaevi mazgalından baktığımızda Türkiye’de ciddi bir adaletsizlik görürsünüz. Kendimden örnek verirsem, çoktan verilmesi gereken Malatya Zirve Davasıyla ilgili tahliye hakkım uzun süre verilmedi. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvura bulunan askerler büyük bir mağduriyet içindeler. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en seçkin kadrosu, önemli görevlere gelmesine kesin gözüyle bakılanlar bugün cezaevindeler. Geciktirilmeden hürriyetlerine kavuşturulmaları ve ellerinden alınmış haklarının iade edilmesi milletimizin beklentisidir. Biz kindar değiliz ama … Bize yapılanlara karşı kindar olmayız. Bizde nefret yoktur. Ama ‘yoktur’ derken uğradığımız haksızlıkların yasal zeminde hakkımızın aranması konusunda da kararlıyız. Açıkçası sabırlı bir öfke içindeyiz. Bizler yasadışı ne yapmışız? Savcı, sihirbaz Zati Sungur gibi, define arayıcısı edasıyla, Gölcük’te ‘açın şurayı’ diyor ve oradan hard diskler çıkartıyor. Sahte olduğu anlaşılan belgelerle bugün 237 asker cezaevinde.” Aynı odada üç orgeneral. Onlar ne yer, ne içer? Doğum günü pastasını nasıl hazırlarlar. Meğer cezaevinde neler öğrenmişler neler… Kişiler üzerinden, TSK yıpratılıyor Ken di kendine soruyor, “ben ne yaptım?” diye. Ne yapmıştı da “Ergenekon Davası”nın sanığı olmuştu. Ne yapmıştı da, misyonerlik faaliyetlerinde bulunduğu öne sürülen 3 kişinin boğazlarından kesildiği olayın azmettiricisi olmuştu? Geçmişini, yaptığı onurlu ve önemli görevleri anımsadıkça bunları asla yan yana getiremiyordu. O yüzdendir ki cezaevinde uykusuz günler geçiriyordu. Gözlerini tavana dikiyor dakikalarca bakıyordu. Hunharca katledilen insanların seslerini duyar gibi oluyor, böyle bir olayla kendisinin ilişkilendirilmesine isyan ediyordu. “Zirve Kitapevi”nde 3 kişinin öldürüldüğü gün, eşi Ayla Hanımla birlikte Malatya Üniversitesine konferans için gitmek dışında olayla uzaktan yakından ilgisi olmamasına rağmen, bu olayın içine “tedarik edilmiş” gizli tanıklarla sokulmuştu… Okuduğumu bile anlamıyordum Böylesine ağır, böylesine kan dondurucu olayın içinde gösterilmesi Tolon Paşayı kahrediyordu. Sınıf arkadaşı İlker Başbuğ, kitap yazmak için çalışıyordu. Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç daha çok okuyordu. Tolon Paşa’ya “Peki siz ne yapıyordunuz?” diye soruyoruz. Şunları söylüyor: “Ben yazamıyordum. İşin daha garibi okuduğumu da anlayamıyordum. Çünkü bir şey okumaya başladığımda aklıma nasıl böyle bir kumpasın içinde olduğum aklıma geliyordu. Üç kişinin öldürülmesiyle ilişkilendirilmem, her seferinde yalanları ortaya çıkmasına rağmen gizli tanığın o yalanlarına mahkemenin nasıl itibar ettiğine şaşıyordum. O yüzden okuduğumu ancak birkaç sefer okuyunca ancak anlayabilecek durumdaydım. Yazmak istiyorum, yazamıyordum. Kafamı toplayıp yazmam mümkün olmuyordu. O yüzden bir şeylerle meşgul olmak, kafamı dağıtmak istiyordum. Çayın en alasını yapıyordum. Cezaevinde ki olanaklarla bir şeyler yapıyordum. Cezaevinde yaş pasta yapabilir misiniz? Siz cezaevinde pişmiş yumurtadan menemen yapabilir misiniz? Ya da sucuklu pide yapma olanağınız var mı? Yokluklara rağmen bunları yapıyordum.” Cezaevi kantininde çiğ yumurta verilmez. Kahvaltıda da asla çiğ yumurta dağıtılmaz. Kısaca cezaevinin “en yasaklılar” listesinden çiğ yumurta vardır. Şöyle bir Pazar günü Tolon Paşa menemen yapsa da, arkadaşı İlker Başbuğ ile ağabey dediği Tuncer Kılınç’e menemen ziyafeti çekse… Ama çiğ yumurtayı nereden alacaksın? Oldu size menemen, bu da yaş pasta Çiğ yumurta olmasa da bir menemen yapmanın bir çaresi olmalı. Pişmiş yumurtayı rendeleyip, domates, biber derken menemen malzemeleri hazır. Cezaevinde ocak aramayın. Sadece su ısıtıcı var. Tüm pişirme, ısıtma işleri onun üzerinde ya da içinde yapılıyor. 8 Mayıs’ta cezaevinde açık görüş vardı. Eşi Ayla Hanım, oğulları Tolga ve sevgili gelini Harika da ziyarete gelecekti. Ayla hanıma bir sürpriz yapmak istiyordu. Çünkü, 8 Mayıs Ayla Hanımın doğum günüydü. Cezaevinde çiçeği, sümbülü yok ki onunla karşılaşın. Ya da yaş pasta alıp üzerine mum dikip üflense… Cezaevinde insanlar daha da yaratıcı oluyor. Tolon Paşa kantinden hazır kek, üç paket çikolata aldırdı. Çikolataları ısıtıcının üzerinde eritip keklerin üzerine döktü. Onların içine de muz yerleştirmeyi ihmal etmedi. Pastanın üzerine mum gerekiyordu. Plastik tuzluktan mum yapmayı da başardı. Ayla Hanımın geleceği saatte yaş pastası da, mumuyla birlikte hazırdı. Açık görüşe bir kutu içine koyduğu yaş pastayı götürdü. Mumu yaktı ve eşinin doğum gününü oğlu ve gelini ve ziyaret salonunda bulunan mahkumlar ve onların yakınlarıyla birlikte kutladı… “Kişiler üzerinden suçlanan TSK” Cezaevine ilk girdiği günleri anlatıyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, sınıf arkadaşı olan Hurşit Tolon’u o dönemde yattığı Kandıra Cezaevinde ziyaret için yüksek rütbeli komutan göndermişti. O günü hiç unutamıyor. Unutamadığı bazı gerçekler de var. Düne kadar çevresinde olanlar unutuyor, ailesine bile geçmiş olsun dileğinde bulunmuyor. En çok bu asker eşlerini ve çocuklarını etkiliyor. Ne zaman “paralel yapı”, “kumpas”, “yasadışı dinlemeler”, “tapeler” konuşulmaya, ortaya çıkmaya başladı, bir çok davanın sanığına da bakış değişti. Tolon Paşa, “Kişiler üzerinden, suçlanan TSK’dır. Genelkurmay Başkanlığı bu davaları ilk günden bu yana yakından izlemeli, bütün aşamalarını takip etmeliydi. Bu konuda gereken yapılmadı” diyor. Hükümetin “Çözüm Süreci” adı altındaki çalışmasını bilen yok. Hurşit Tolon da, geçmişte Diyarbakır’da önemli görevlerde bulunmuştu. “Açılım” politikası için Tolon şunları söylüyor: “Kanayan yaranın durmasını istemeyen hemen hiçbir Türk vatandaşı yoktur. Ama, kanayan yara duracak diye şerefinizden uzaklaşamazsınız. Türkiye’de adaletsizlik almış başını gidiyor. Şu anda TBMM’de 5. yargı paketi konuşuluyor. Adaletsizliğin en önemli nedenleri arasında imzasız mektuplar, yalancı tanıklar, bağımlı yargıçlardır. Yeni düzenleme yapılırken bunların yol açtığı adaletsizliği de yok ederlerse, adalet bekleyenlerin adaletsizlikten kurtulmalarına vesile olunur. Özgürlükleri elinden alınan, büyük haksızlıklara uğrayan silah arkadaşlarımın tüm hakları iade edilip hürriyetlerine kavuşana kadar mücadelemiz sürecek.” Tolon Paşa, haksız yere 3 yıl 3 gün cezaevinde tutuldu. Yalanları kendisi ve avukatı İlkay Sezer tarafından çürütülmesine rağmen, gizli tanığın sözlerine itibar edildi. O yüzdendir ki tahliye edileceğine artık inanmıyordu. Ama, “vicdanlı hakimler” olduğunu da hiç unutmuyordu. Tolon Paşa, şimdi özgür. Ama, mücadele azminden hiçbir şey kaybetmemiş. Cezaevinde eşine doğum günü pastası hazırlayan Tolon Paşa’ya, eşi Ayla hanım, gelini Harika Tolon da onun sevdiği yemekleri, pastaları yaparak karşılık vermişlerdi…Tolon Paşa, her zamanki gibi son derece nazik. Yakasında Atatürk rozeti. Cezaevindeki silah arkadaşları için mücadeleye “Adalet nöbeti”yle başladı. Bizim aracılığımızla da onların babalar gününü kutladı… -- Bitti. Twitter'da paylaş Saygı Öztürk > 3 yıl 3 gün sonra serbest kaldı. Hurşit Tolon Emin Çölaşan ve Saygı Öztürk'e konuştu Diğer Yazıları: 27/12/2019 İslami bankada olmayanlar bizde başladı 25/12/2019 Kulelerde, FETÖ araştırmasını MHP istemiş 24/12/2019 Her olayın altından aynı kadın çıkıyor! 22/12/2019 Kanal İstanbul gerçekleri 20/12/2019 Özkök: FETÖ’ye hep dikkat çektim 18/12/2019 17 yıldır ödenmeyen namus borcu 17/12/2019 Eski vekiller de “çakarlı” olacak 15/12/2019 Skandal ihaleye, suç duyurusu 13/12/2019 İşte, Gökçek’in mal varlığı 11/12/2019 Vetonun ardından geleceklere bakalım 10/12/2019 Bunlar yapılmadan mücadele olmaz 8/12/2019 İhalede 88 milyon lira farkın bir anlamı yok… 6/12/2019 O veto edildi, ya diğer yasa? 4/12/2019 Onca konutun parası kimin cebinde? 3/12/2019 Bakan, Öksüz için ne söylemek istedi? 27/11/2019 O sanık, son güne kadar müdürdü 26/11/2019 Kadın öğretmenlere mezarlık görevi! 24/11/2019 Yavaş ne yapsın! 100 bin iş başvurusu 12 bin görüşme talebi 22/11/2019 Karar: Gökçek’in mal varlığı araştırılacak 20/11/2019 HDP, önemli bir karar aşamasında 19/11/2019 Hukukçuların sınavına besmeleli hazırlık kitabı 17/11/2019 Acı tablonun sorumlusu… 15/11/2019 Pes doğrusu! Bakanlık, öğretmenleri icralık etti
|
..:: KİTAPLARI
::..
> twitter.com/saygi_ozturk > tr.linkedin.com/in/saygiozturk facebook.com/saygiozturk Saygı Öztürk Kimdir |
|
© 2018 www.saygiozturk.com I www.saygiozturk.net Saygı Öztürk kitapları ve yazıları |