Gazeteci Yazar
|
||
Saygı Öztürk > Komutan, Başbakana ne söyledi, niçin havlu attı? -- 3. yazı--- 31/7/2013 Komutan, Başbakana ne söyledi, niçin havlu attı? -- 3. yazı---Yüksek Askeri Şûra, Perşembe günü toplanıyor. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güler getirilecekti. Donanma Komutanlığı’nı devraldığı Oramiral Murat Bilgel’den görevi devralacaktı.Hey gidi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı hey… Kuvvet komutanlığı’na atanacak oramiral bile bulunamıyor. Zaman zaman yapılan açıklamalarda “Generallerin yüzde 15’i cezaevinde” deniliyor. Nusret Paşa, “Yanlış” diyor ve şunları söylüyor: “Deniz Kuvvetlerinin yüzde 80’i gitti, Kara Kuvvetlerinin, diğerlerinin yüzde 3-5’i. Onları fazla etkilemedi. Ben onları etkilesin demiyorum. Deniz Kuvvetlerini yok ettiler. Deniz Kuvvetleri çok ileri gitti çünkü. Bu millet artık bize güvenmiyor Tuttuğum her şeyi koparmışımdır bugüne kadar. İlk defa burada havlu attım. Hayatta her konuyu, hiçbir zaman bırakmadım. Ama burada bizi, Deniz Kuvvetlerini mahvettiler. Biz ne hale gelmişiz. Deniz kuvvetlerinin içine düşürülmüş olduğu durum nedeniyle 28 Eylül 2012 tarihinde vermiş olduğum istifa dilekçesinde ‘bu millet artık bize güvenmiyor’ demiştim. Komutanlarıma, amirlerime arz ettiğim değerlendirmelerde ne kadar haklı olduğum ortada.” Başbakana şunu söyledim Oramiral Nusret Güner, istifa ettiğinde bile basınla hiçbir teması olmuyordu. Onun bu sessizliğini, istifasını farklı yorumlayanlar da çıkabiliyordu. Oysa o istifa dilekçelerinde de “Deniz Kuvvetlerinin düşürüldüğü duruma” vurgu yapıyordu. Güner yine sinirlenip sesini yükselttiği an söylediklerini dinliyorum: “Sizinle bu konuşmamdan sonra, yarın bir gün bana ‘sizin karınızın seks görüntüsünü çektik’ de diyebilirler. Ama ben ne diyorum, eşimin gözyaşını ona tercih ederim. Ben Deniz Kuvvetleri Komutanına, Başbakana söyledim. Ne dedim biliyor musunuz? ‘Eğer istifamı başka bir şeye bağlıyorsanız Taksim Meydanı’na gideceğim, karımla beraber anadan doğma soyunacağım’ dedim. Kızımı alamam o reşit değil. Ben birkaç kez ‘Taksim… Taksim’ dedim. Taksim’de olaylar çıktı. Onu da bana bağlamazlar inşallah.” Üzülüyor. “Milletimize de anlatamıyoruz artık bunu” diyor. Başını sağa-sola sallıyor. Kalemi eline alıyor, ona bakarak, “Madem milletimize anlatamıyoruz, o halde benim tarihe karşı sorumluluğum var; yaşamımın gerekçesi olan mesleğimden dolayı. Şu an yaşamak benim için önemli değil. Çünkü yaşamımın gerekçesi mesleğimdi. Bunu herkes anlayamaz.” Sessizlik oluyor. Ardından bir kez daha “İnanın anlayamaz” diye ekliyordu. . “Deniz Kuvvetleri’nin bir neferiyim” Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın farklı bir yapısı var. Savaşta ne görev yapılıyorsa, şu an da yine o görevi yapıyor. Bir çıkıyorlar, üç ay gelmemecesine, dönmemecesine. Denizaltı gönderiliyor, 56 gün su yüzüne çıkmamacısına. Üstten ayrı kalma süresi 180 günden az değil. Yani, eşinizi,. Çocuğunuzu en az 180 gün göremiyorsunuz… 3 aylık görev dönen ancak henüz karaya çıkış izni verilmeyen bir günde, Nusrat Paşa, kucağında bebekle bekleyen hanımı gördü. Astsubay, gemiden eşine bakıyordu. Paşa duygulandı, O uzaktan bakışı, bekleyişleri kendisi de yaşamıştı. O an, onların sıkıntısını, duygularını içinde hissetti. Gerisini ondan dinliyorum: “Biz Denizciler birbirimize çok bağlıyızdır. Astsubaylarımızla, subaylarımızı karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar. Biz aileyiz. Aşağıda bekleyen Selçuk Astsubayım, benim abimdir. Biz gemide aileyizdir. Komutan saygısını kaybettiği yerde gider. Ben gerekeni yaptım. Anlattığım durumları kabul etmediler, bıraktım. Ben bundan sonra Deniz kuvvetlerinin bir neferim, eriyim ve hizmetindeyim. Deniz Kuvvetleri bu duruma düşürülmüştür, bizim arkamızda kalan arkadaşlarımız da etkilendi. Nasıl etkilenmez. Ben görevdeyken bir astsubay çavuşuma diyorum ki, ‘senin olmaman bizi etkiler, başarın- başarısızlığın etkiler’. Bu bir takım çalışmasıdır. Ben herkesin katkılarını takdir eden bir insanım. Kaldı ki birçok kıymetli subaylarımızı, amirallerimizi kaybettik. Sabah akşam birlikte çalıştığımız kişileri kaybettik” Altı boşaltıldı, onlara “casus” dediler. İstifa dilekçelerinde ‘bütün inandığım değerlerin ortadan kalktığını görüyorum” diyor. Açıkçası komutan yaşanan süreci görünce “Ben istifaya zorlandım. Çünkü benim altımı boşalttılar. Emrimde adam kalmadı. Emrimdeki personele ‘casus’ dediler” diye öfkeleniyor. “Beni istifaya zorlayan bu olaylar” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Sadrazamın kafası kesilirken, 20 tane sadrazam adayı arkada bekliyor. Biz askerler personelimiz için ölürüz. Ben bu istifayı bırakın o kadar kişiyi, bir tane astsubay, yüzbaşı için yaparım. Bakın benim prensibim ne biliyor musunuz? Suç işleyen cezasını çeker. Ama cezasını çektikten sonra yine evladımdır. Sahip çıkarım ben. Ama birileri sahip çıkmıyor. Benim için Deniz Kuvvetleri pırıl pırıldır. Deniz kuvvetleri çökertildi ama bizden sonrakiler ellerinden geleni yapacaktır.” Ya aşağılık komutan olacaktım ya da… “Balyoz Davasında” ki çarpıklığı ortaya koyarken, “160 denizci ne yaptı da 16 yıl 18 yıl hapis veriliyor. Bu 160 asker bunu yaparken Kara Kuvvetleri hiçbir şey yapmadı? Biz darbeyi denizde mi yapacaktık? Bu ne biçim şeydir?” diyor. Cezaevindeki kahramanlarının isimlerini sıralıyor. Genelkurmay’da görev yaptığı dönemde bir çok olaya tanıklık etmişti. Birisi de Kardak kayalıklarında yaşananlardı. Askeri Şûra da, Başbakanın bulunduğu toplantıda şunları söyledi: “Cezaevinde o kadar kıymetli evlatlarımız var ki ben o genç insanlara acıyorum. Albay Ali Türkşen’i, sayın Başbakana da söyledim. ‘Kardak’ı, Türkşen tek başına almıştır. Ali’nin tek başına olan başarısından 15 yıl Türkiye istifade etmiştir, Albay Ali Türkşen, o kahraman çocuk şu an hapistedir. Benim bunları kabul etmem mümkün değil. Ben, ya aşağılık bir komutan olacaktım ya da istifa edecektim.” 28 Eylül 2012’de istifa dilekçesini verdiğinde ne düşünüyorsa, şimdi de aynısını düşünüyor. Sadece değişen bir şey olmadığını görünce üzüntüsü artıyor, “istifa etmekte ne kadar haklıymışım” diyor. Genelkurmay Başkanına bunları söyledim Nusret Güner paşaya, “İstifa sürecinde Ankara’ya gidişlerinizde sorunları, sıkıntıları Genelkurmay Başkanımıza, Deniz Kuvvetleri Komutamıza anlatmıyor muydunuz?” diye soruyorum. Cevabı şöyle oluyor: “Söylediklerimin hepsini, daha fazlasını saygı çerçevesinde anlattım. Yanlış düşünüyor olabilirim. Benim niye istifa ettiğim orgeneral arkadaşlarımın arsında bile bilinmiyor. Böyle bir şey olabilir mi? General arkadaşlarımızın çoğu bile istifa nedenlerimi bilmiyorlar. Kim neyi kimden gizliyor. Ben yanlış düşünüyor da olabilirim. Samimiyim Taksim’de soyunacağım. Yaparım da yani. Bizler devlet adamlığı yaptık. Bizler bu işe hayatımızı verdik. Hiçbir beklentimiz olmadı. Allaha şükür hep en iyi yerlere getirdiler. İki yıl NATO’da komutan yardımcılığı yaptım, beş sene NATO’da çalıştım. Bir amiralin geleceği en iyi görevi yaptım. Karadeniz’de bir deniz işbirliği kuruldu, onun ilk komutanlığını yaptım. Benim komutanlarım hapiste ben bunu hazmedemiyorum.” Türkiye, ilk savaş gemisi yapmak için ihaleye çıktığında hiçbir firma cesaret edip katılmayınca ilk gemiyi Deniz Kuvvetleri kendisi yaptı. Dünyada kendi gemisini yapan 10 ülkeden birisi olduk. Bu da Özden Örnek’in Deniz Kuvvetleri Komutanlığı döneminde gerçekleştirildi. O komutan da Balyoz davasından 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. O projelerde çalışanların kimisi de casusluktan yargılanıyor. Albay, komutanın karşısında ağlıyordu “Ben bunları bilen bir insan olarak şerefsiz bir komutan olmak istemedim” diyor. Sözlerini şöyle sürdürüyor: “Böyle şey olur mu ya, herkes korku içerisinde. Albay karşıma gelmiş ağlıyor, ‘ben nasıl casus olurum’ diye. Ben bu adama nasıl ‘canınızı verin’ derim. Milletimiz bir karar alır der ki, Deniz Kuvvetlerini kaldıracağız ortadan. Bunu yapabilirsiniz. Ama bunu yaparken onurumuza basamazsınız. İnanın, benim hiçbir parti ile alakam yok. Bütün gördüğüm kadarıyla herkes askeri darbeye karşı ama aynı zamanda askere karşı. Beni bir tek savunan kimse yok. T.C’nin Donanma komutanı istifa etti, kimse kimseye sormuyor. Böyle bir şey olabilir mi? Ben çok dertliyim gördüğünüz gibi. “ Dertler bununla bitmiyor. Ama en iyisi onlara Allah’a havale etmek… O da öyle diyor… ----------- Bitti--. Twitter'da paylaş Saygı Öztürk > Komutan, Başbakana ne söyledi, niçin havlu attı? -- 3. yazı--- Diğer Yazıları: 27/12/2019 İslami bankada olmayanlar bizde başladı 25/12/2019 Kulelerde, FETÖ araştırmasını MHP istemiş 24/12/2019 Her olayın altından aynı kadın çıkıyor! 22/12/2019 Kanal İstanbul gerçekleri 20/12/2019 Özkök: FETÖ’ye hep dikkat çektim 18/12/2019 17 yıldır ödenmeyen namus borcu 17/12/2019 Eski vekiller de “çakarlı” olacak 15/12/2019 Skandal ihaleye, suç duyurusu 13/12/2019 İşte, Gökçek’in mal varlığı 11/12/2019 Vetonun ardından geleceklere bakalım 10/12/2019 Bunlar yapılmadan mücadele olmaz 8/12/2019 İhalede 88 milyon lira farkın bir anlamı yok… 6/12/2019 O veto edildi, ya diğer yasa? 4/12/2019 Onca konutun parası kimin cebinde? 3/12/2019 Bakan, Öksüz için ne söylemek istedi? 27/11/2019 O sanık, son güne kadar müdürdü 26/11/2019 Kadın öğretmenlere mezarlık görevi! 24/11/2019 Yavaş ne yapsın! 100 bin iş başvurusu 12 bin görüşme talebi 22/11/2019 Karar: Gökçek’in mal varlığı araştırılacak 20/11/2019 HDP, önemli bir karar aşamasında 19/11/2019 Hukukçuların sınavına besmeleli hazırlık kitabı 17/11/2019 Acı tablonun sorumlusu… 15/11/2019 Pes doğrusu! Bakanlık, öğretmenleri icralık etti
|
..:: KİTAPLARI
::..
> twitter.com/saygi_ozturk > tr.linkedin.com/in/saygiozturk facebook.com/saygiozturk Saygı Öztürk Kimdir |
|
© 2018 www.saygiozturk.com I www.saygiozturk.net Saygı Öztürk kitapları ve yazıları |